Işığın yaratıcı olarak
fotoğrafçılıkta kullanılması başlı başına bir san'attır. Bunun için kesin
kurallar verilemez. Ancak ışığı kullanmanın yolları ve kullanılacak aydınlatma
kaynakları açıklanabilir. Bu bölümde ışığın aydınlatmada kullanılması için gerekli
aydınlatma kaynaklarından, ilerideki muhtelif konuların fotoğraflarının
çekimlerine ait bölümlerde de bu konularla ilgili aydınlatma şekil ve
ilkelerinden bahsedeceğiz.
Bir cismin fotoğrafının
çekilebilmesi, yani ışığa karşı duyarlı film üzerinde bir görüntüsünün elde
edilebilmesi için bu cismin ya bir ışık kaynağı olması ya da yansıtması için
aydınlatılması gereklidir.
Aydınlatmada kullanılan ışık
kaynakları doğal ışık kaynakları ve yapay ışık kaynakları olmak üzere iki
gurupta sınıflandırılırlar.
DOĞAL IŞIK KAYNAKLARI
Doğal ışık kaynaklarının başında
güneş ışığı ve gökyüzü gelir. Açık havada gün ışığının sağladığı aydınlatma,
aslında güneşten gelen ışınlarla, göğün yansıttığı ışınların toplamından
ibarettir. Bulutsuz bir günde bu iki kaynak birbirinden bağımsız birer etmen
halinde mevcuttur. Ve böyle bir günde, gün ışığı 'beyaz'dır. Yani eşit
oranlarda mavi, yeşil ve kırmızı renkleri kapsar.
Bulutlu bir günde ise bu iki aydınlatma kaynağı olan güneş ve gökyüzü bir ışık kaynağı halinde birleşmişlerdir.
Yapay ışık kaynaklarının verdiği ışık miktarı ve renk ısı derecesinin, durağan olmasına karşılık gün ışığının renk niteliği hiçbir zaman durağan değildir. Güneşin sağladığı ışığın veyahut gökten yansıyan ışığın renginin değişmesi veyahut bu iki ışık kaynağının sağladığı ışıkların karışım miktarlarının değişmesi gün ışığı renk niteliğini devamlı olarak değiştirir.
Önden gelen ışık
Işık kaynağı konunun önünde fotoğrafçının arkasındadır. Konu bakış yönündeki her noktasından eşit miktarda aydınlanmış ve hiç gölge yoktur. Gölgenin yokluğu derinlik duygusunu yok eder. Bu tür ışık detay verme ve renkleri gösterme açısından çok etkilidir.
Yandan gelen ışık
Daha güçlü ve zengin görüntüler elde edilir. Sağ veya soldan gelen ışık gölgelere neden olduğu için görüntünün dokularını daha belirginleştirir. Yandan gelen ışıkla oluşan bu gölgeler fotoğrafa derinlik duygusu kazandırır. Doku ve desen çekimlerinde bu ışık kullanılmalıdır.
Gölgelerin oluşturduğu kontrast
çok yüksek ise gözün görebildiği detayları fotoğrafta göremeyeceğimizi
söylemiştir. Bunun için dolgu flaş kullanarak yüksek kontrast düzeyi
düşürülebilir.
Ters ışık
Işık kaynağı konunun arkasında fotoğrafçının önündedir. Ters ışıkta fotoğraf çekmek çok zordur ama çok etkili fotoğraflar elde edilebilir. Önden gelen ışıkta nesnenin görmediğimiz tarafını aydınlattığı için bakış yönümüzde detaylar kaybolur ama nesnenin dış formu belirginleşir. Konunun etrafındaki ışık hüzmeleri fotoğrafı güzelleştirir. İstenirse nesne dolgu flaşı ile aydınlatılabilir. Bunu fotoğrafa yükleyeceğiniz duygu belirler.
Üstten
gelen ışık
Işık kaynağının konu üzerine tam tepeden gelmesidir. Bu durumda kontrast yüksek olacağı için bu durumlarda fotoğraf çekilmesi tavsiye edilmez. Bu durumlarda fotoğrafı çekip çekmeyeceğinizi yine sizin fotoğrafa vermek isteyeceğiniz duygu belirleyecektir.
Noktasal ışık
Işık kaynağının bulutlardan, ağaçlardan yada başka açıklıklardan gelerek konunun bir bölümünü aydınlanmasıdır. Gündoğumunun hemen sonrasında veya günbatımından evvel, yağmurdan sonra bulutların arasından çıkan, ormanda ağaçların veya yaprakların arasından çıkan ışıkların hepsi noktasal ışıklardır. Bu tür ışık kaynakları ile son derece güzel fotoğraflar çıkar.
Dolaylı gelen ışık
Işık kaynağının diğer cisimlere çarptıktan sonra ilk gücünü kaybedip konumuzun üzerine düşen ışıklardır. Kapalı veya bulutlu havadaki ışıktır. Işığın konu üzerine düşen zamanda nasıl dağıldığı nasıl yansıdığına bağlı olarak farklı özellikler gösterir. Dolaylı ışık alan ortamlarda çekim yaparken düşük enstantane değerleri kullanılmak zorunda kalacağımız için sehpa ve daha hızlı filmler kullanmak gerekir.
BİR GÜN İÇİNDE, GÜN IŞIĞI RENK
NİTELİĞİNİN GEÇİRDİĞİ DEĞİŞMELER
Güneş doğmasından hemen sonra ve
güneşin batmasından evvelki bir saat içersinde güneş ışığının daha uzun bir yol
aşması nedeniyle atmosfer içindeki dağılma daha büyüktür. Beyaz ışığı meydana
getiren spektrumun çeşitli bantlarının dağılma miktarları ayrımlıdır. Mavi ışık
bandı en fazla dağılır. Bu nedenle, bu saatlerde gün ışığında mavi ışık miktarı
çok az ve yeşil miktarı ise mavi kadar dağılmış olmamakla beraber, gene de
azdır. Bu tip aydınlanma altında çek1len renkli fotoğrafta konunun direkt ışık
alan kısımları sıcak bir tonda yani normal renginden daha turuncumsu-sarımsı
görünüşte ve konunun direkt güneş ışığı düşmeyen kısımları, yani gölgeli
kısımları anormal olarak mavi çıkacaktır. Eğer bir gün batışı manzarası
isteniyorsa bu tip bir fotoğraf belki doyurucu olarak karşılanabilir. Fakat
konunun gerçek renklerinin saptanması gerektiği bir durumda, böyle bir fotoğraf
doğal olarak doyurucu olmayacaktır. Diğer taraftan bu şekilde aydınlanma
sonucunda meydana gelen renk bozukluğunun düzeltilmesine hiç bir şekilde olanak
yoktur. Çünkü konunun üzerine düşen turuncumsu rengini gidermek için
kullanılacak her hangi bir filtre, konunun aydınlanmayan gölge kısımlarının
mavimsi rengini daha fena şekilde mavi yapacaktır. Güneş ve gök olmak üzere,
iki aydınlatma kaynağı olduğu için ikisinin bir arada bir filtre ile
düzeltilmesi olanağı yoktur.
GÜN TİPİNE GÖRE GÜN IŞIĞI
NİTELİĞİNİN DEĞİŞİMLERİ
İki ışık kaynağının varlığı, yani
güneşten gelen direkt ışıkların ve gökten yansıyan ışıkların varlığı bulutsuz
bir günde çok daha belirlidir. Fakat bulutlu veya puslu bir günde ise bu
belirlilik az çok kaybolur. Büyük beyaz bulutlar veya hafif pus, gün ışığını
konunun gölgeli kısımlarına yansıtır ve böylece direkt gün ışığı altında yani
gökte hiç bulut olmadığı zaman çekilen fotoğraflarda konunun gölgeli kısmında
meydana gelecek mavimsi görünüşü azaltırlar. Puslu güneşli günler konunun
renklerinin olabileceği kadar saptanması istenen hallerde açık havada fotoğraf
çekmek için en elverişli günlerdir.
Diğer taraftan tamamiyle kapalı bir günde bu iki ışık kaynağı ortadan kalkmış, bunun yerine yaygın ışık veren tek bir ışık kaynağı geçmiştir. Bu tip bir günde çekilen renkli fotoğrafta gölgelerin veyahut güneşle aydınlanmamış parlak kısımlarının olmayışı fotoğrafa bir cansızlık, üçüncü boyut yokluğu meydana getirir, Bu etki, bu tip aydınlanma altında renklerin daha solgun saptanması nedeniyle daha da belirli bir şekilde ortaya çıkar.
Bulutsuz bir günde gün ışığının renk sıcaklık derecesi daha yüksektir. Yani renk dengesi daha mavimsidir. Açık havada bir konunun gölgede kalan kısımları yalnızca etrafından yansıyan ışınlarla ve gök yüzünden düşen ışınlarla aydınlatılmıştır. Bu nedenle gölgede bulunan konuların fotoğraflarının çekilmesi halinde bunların mavimsi bir renk niteliğinde olduğu görülür. Özellikle insan yüzü ve derisi üzerinde bu etki kendisini gösterir. Bu olay kar manzaralarının veyahut beyaz konuların renkli fotoğraflarının çekilmesinde de görülür.
AYDINLATMA VE AYDINLANMA
KONTRASTI
Açık havada gün ışığında çalışan bir fotoğrafçı konu aydınlatmasını nasıl bulmuşsa o şekilde kullanmaya zorunludur. Yalnız güneşin yönü ışık şiddeti ve gün boyunca geçirdiği veya mevsimsel değişmelerden kendi işine uyanı seçebilir.
Bulutsuz bir günde, açık havada aydınlanma koşulu, stüdyolarda kullanılan ana ve yardımcı ışık ile sağlanan aydınlatma şekline benzetilebilir. Doğal olarak burada güneş yaygın olmayan ana ışıktır ve konunun üzerine düşen ışığın büyük bir kısmını oluşturur. Diğer taraftan gökten gelen ışık ise yaygın yardımcı stüdyo ışığının görevini görür. Güneşin verdiği ışığın şiddetinin daima sabit olmasına karşın göğün sağladığı ışığın şiddeti büyük değişiklikler gösterir. Bu iki ışığın karışım miktarı gökteki mevcut bulutların miktarına bağlı olarak değişir. Bulutsuz bir günde konunun güneş altında olan kısımları ile gölgede olan kısımlarının birbirine oranı, aydınlanma oranı 1/7.dir. Tamamiyle bulutsuz ve kapalı bir günde konu üzerine düşen ışığın şiddeti çok azalacağından konunun gün ışığı altında bulunan kısımlarıyla gölgede bulunan kısımları arasındaki aydınlanma ayrımı ortadan kalkarak her taraf aynı şekilde aydınlanmış olacaktır. Bu durumda konunun aydınlanma oranı l/l'e yani 1'e kadar düşer.
Bir konunun açık havada aydınlatma kontrastı, konunun üzerine düşen ışığın yönüne ve konunun etrafındaki diğer maddelere bağlıdır. Pratikte açık havada rastlanan aydınlanma kontrastı birçok durumlarda 1/7'nin üzerine, 1/60'a kadar çıkar.
AYDINLANMA KONTRASTININ KONTROLU
Manzara fotoğraflarının bulutsuz bir günde, gün ışığı altında çekilmesi halinde en iyi sonuçlar elde edilir ve sonuç çok kontrastlı değildir. Diğer taraftan yakın mesafe fotoğrafları için en iyi aydınlatmayı puslu havada güneş ışığı sağlar ve bu durumda yardımcı bir ışık kaynağına gereksinme olmaz.
Konunun arkadan veya yandan aydınlatılması gibi özel aydınlatma teknikleri kullanıldığı ve özel etkiler elde edinilmesi istenen durumlarda 1/8'e kadar büyük aydınlatma oranları kullanılabilir. Renkli fotoğrafçılıkta ise tavsiye edilen aydınlatma kontrastı 1/2 ve 1/3'tür. Bir konunun aydınlanma kontrastı o konunun aydınlık ve gölgede bulunan kısımlarının pozometre ile ölçüleri alınarak saptanabilir.
Görülüyor ki açık havada gün ışığında çalışan bir fotoğrafçının esas aydınlatma üzerinde hiç bir kontrol olanağı yoktur. Ve esasında doğal aydınlatma konunun karakterinin bir parçasını oluşturduğundan esas aydınlatmayı değiştirmeye de gerek yoktur.
Bina içlerinde fotoğraf çekmeğe gelince, burada konunun aydınlatılması tamamiyle fotoğrafçının kontrolü altındadır. Bu halde fotoğrafçı konusunu seçmek, kompozisyonunu yapmak ve onu aydınlatmak zorunluluğundadır.
Aydınlatmada fotoğrafçının kontrolü altında olan malzemeler sınırlı olup bunlar da reflektörler ve spotlardır. Tek bir ışığın konunun görünüşü üzerine yapacağı etki birkaç yoldan kontrol edilebilir.
1- Konunun üzerine düşen ışıkların açısı değiştirilebilir. Yani ışık yatay olarak düşey olarak veya aradaki herhangi bir açıdan konu üzerine yöneltilebilir.
2- Işığın konuya göre uzaklığı değiştirilebilir .
3- Işığın konuya göre durumu değiştirilebilir. Işık konuya önden, arkadan veya aradaki herhangi bir yönden yöneltilebilir.
4- Işık kaynağındaki lambanın gücü ayarlanabilir.
5- Işık önüne gerilmiş beyaz müslin gibi dağıtıcı bir ekran konarak ışığın yumuşatılması ve daha fazla bir alana yayılması sağlanabilir.
6- Işık kaynağı önüne konan filtrelerle ışığın renk ısı derecesi kontrol edilebilir.
Bütün bu değişik kontrol şekilleri tek bir ışık kaynağı üzerinde uygulanabilir. Tek bir lamba değil de herhangi bir sayıda lamba kullanıldığında her lamba diğerinden bağımsız olarak yukarıda söylenilen altı şekilde kontrol edilebilir. Buna göre örneğin iki lamba kullanılırsa 36 ayrı lamba kontrolü şekli ortaya çıkar.Ve bu her bir kontrolde en aşağı 10-12 ayrımlı durum meydana getirilebildiğine göre yalnızca iki lamba kullanmayla fotoğrafçının kontrol olanaklarının ne kadar olduğu görülebilir.
Olur olmaz yerlere ışıkları yerleştirerek fotoğraf çekmeğe kalkmak başarılı sonuçlar vermez. Fotoğrafçı işe başlamadan önce kullandığı ışık kaynaklarının konu üzerinde meydana getireceği etkileri hesap edip gerekli kontrolleri yaptığı zaman, doğru konu aydınlatmasını elde etmiş olur.
RENK
Spektral renklerin dünyasına ilk defa 1876'da fizikçi Sir Isaak Newton girmiştir. Daha sonra renkli algılamada üç rengin yeterli olacağını "Young" dile getirmiştir. "Maxwell" bu üç rengi görünür ışık spektrumunun başı, ortası ve sonuna denk gelecek şekilde "Kırmızı", "Yeşil" ve "Mavi" o o o olarak saptamıştır. Ancak üç reseptörün bulunması 1957'de fizyolojist "Rushton" a kısmet olmuştur. Rushton gözde "Erythrolabe" (Kırmızıya duyarlı) "Chromolabe" (Yeşile duyarlı) ve "Cyanolabe" (Maviye duyarlı) adını verdiği üç reseptör tespit etmiştir. Bu üç reseptör birlikte uyarıldığı zaman beyaz, hiç biri uyarılmadığı zaman ise siyah algılanır. İki reseptörün birlikte uyarılmasından ikincil renkler algılanır.
Spektral renklerin dünyasına ilk defa 1876'da fizikçi Sir Isaak Newton girmiştir. Daha sonra renkli algılamada üç rengin yeterli olacağını "Young" dile getirmiştir. "Maxwell" bu üç rengi görünür ışık spektrumunun başı, ortası ve sonuna denk gelecek şekilde "Kırmızı", "Yeşil" ve "Mavi" o o o olarak saptamıştır. Ancak üç reseptörün bulunması 1957'de fizyolojist "Rushton" a kısmet olmuştur. Rushton gözde "Erythrolabe" (Kırmızıya duyarlı) "Chromolabe" (Yeşile duyarlı) ve "Cyanolabe" (Maviye duyarlı) adını verdiği üç reseptör tespit etmiştir. Bu üç reseptör birlikte uyarıldığı zaman beyaz, hiç biri uyarılmadığı zaman ise siyah algılanır. İki reseptörün birlikte uyarılmasından ikincil renkler algılanır.
%50 o Kırmızı + %50 o Yeşil = o Sarı
%50 o Yeşil + %50 o Mavi = o Turkuaz
%50 o Kırmızı + %50 o Mavi = o Magenta (Mor)
%33 o Mavi + %33 o Kırmızı + %33 o Yeşil = o Beyaz
Bu üç reseptörden filogenetik olarak belli bir dalga boyuna ilk özgünleşen mavidir. Kırmızı ve yeşil maviden daha sonra ayrıldığı için bu renklerle ilgili renk körlüğüne daha sık rastlanır. Algılanan bilgiler beyinde oksipital loba taşınır. Burada V1 adındaki alanda renk ve renkli formlara duyarlı hücreler blob denen kümeler oluşturur. Siyah/Beyaz formlara duyarlı hücreler ise interblob alanlarda toplanmaktadır. Renk bilgileri daha sonra yine oksipital lobda olan V4 alanına taşınır. V4 renkli algıya ayrılmış özel alandır. V4'de oluşan problemler akromatopsi (renkli algının bozulması) ile birlikte seyreder ve hasta dünyayı grinin tonlarında algılar. Renk belleği ise genelde sözel ve duygusal renk bellekleri olarak yapay bir şekilde sınıflanır. İşin bundan sonraki kısmı sanatçıların ve psikologların alanına giren konulardır.
"Newton" daha sonra kendi geliştirdiği renk halkasını uç uca birleştirerek spektrumda eksik olan Magenta rengini oluşturdu. Daha sonra bu halkayı 12'ye bölerek renklerin sistemli bir şekilde değerlendirilmesinde belki de ilk adımı atmış oldu. Bauhaus sanat okulunda renk eğitimi veren "Iten", öğretisini bu temele dayandırdı.
Boyaların karıştırılması
sonucunda ortaya çıkan renkleri açıklayan "Çıkartma" veya
"Substraksiyon teorisine" göre Turkuvaz, Magenta ve Sarı o o o renkleri
ile tüm renklerin aslına yakın röprodüksiyonu mümkün olmuştur. Bu üç renk
günümüzün matbaası ve renkli filmlerin temeli oldu. Çıkartma teorisine göre
ortak olan renk yansıtılır, geri kalan renkler emilir ve görülmez. Örneğin Mavi
ve Yeşil reseptörleri uyaran Turkuvaz ile Yeşil ve Mavi reseptörleri uyaran
Sarı boyaların karıştırılması sonucu her iki boyada ortak renk olan yeşil
görünür, geri kalan renkler diğer boya tarafından emilir. Mavi sarı tarafından
kırmızı ise turkuvaz tarafından emilerek yok olur.
%50 o Turkuvaz + %50 o Magenta = o Mavi
%50 o Turkuvaz + %50 o Magenta = o Mavi
%50 o Turkuvaz + %50 o Sarı = o Yeşil
%50 o Sarı + %50 o Magenta = o Kırmızı
%33 o Turkuvaz + %33 o Magenta + %33 o Sarı = o Siyah
Gördüğümüz çoğu renk "absorpsiyon" yolu ile oluşmuştur. Burada bir madde, gelen ışıkta bazı dalga boylarını absorbe ettikten sonra geriye sadece göründüğü renge ait dalga boylarını yansıtır. Transparan maddeler yansıttığı renkte değil, içinden geçirdiği dalga boyları renginde görünür. Bazı floresan boyalar aldıkları ışığı dalga boyunu değiştirerek farklı bir renkte ve dalga boyunda yansıtırlar. Fosforesan boyalar ise aldıkları ışığı depolayıp uzun süre saçabilirler. Bazen ışığın kendisi renklidir. Işığın kaynağı Kırmızı alev gibi sıcak veya neon/ateş böceği kimyasal ışığı gibi soğuk olabilir. Sabun köpüğünde ve su yüzeyindeki ince filmlerde birbirine çok yakın iki yansıtıcı yüzey vardır. Oluşan renkler, iki ayrı yüzeyden yansıyan ışık dalgaları arasında oluşan interferans sonucu oluşur. Bazı kelebek ve böceklerdeki doygun mavi ve yeşiller, CD ve plaklardaki renkler, difraksiyon (saçılma) yoluyla oluşur. En değerli yeşil renk ($) bu yolla oluşur. Gök yüzünün mavisi ise, toz ve su parçacıkları tarafından saçılan kısa dalga boylarından oluşur.
Görme işi nefes alma gibi kendiliğinden gelişen bir eylem değildir. Çeşitli insanlar renk uyumundan bahsederken farklı şeylerden bahsettikleri çok kolay anlaşılabilir. Görünen şeyler renk, form, doku, gölge, hareket ve anlam açısından değerlendirilirler. Gördüklerimizi kıyaslama yoluyla değerlendirdiğimizi söylersek çok yanlış olmaz.
Renk algılamasında insanların
kıyaslama için kullandığı yedi kriter olduğunu öğrenmek, sınırsız renk
dünyasında bizi kıyıya ulaştırır.
1. Renk kontrastı : Yedi
kontrast arasında en basit kontrasttır. Renk kontrastı, renk dairesindeki
renklerin en saf şekillerini kullanarak oluşturulabilir. İki renk ile bir
kontrast yaratırken örneğin karşı karşıya gelen iki renk kullanılabilir.
Mor/Sarı en basit diadlardan biridir. Triadlar renk halkasından eşkenar bir
üçgen oluşturacak şekilde seçilebilir. Ressamların en çok sevdiği
sarı/kırmızı/mavi bu şekilde oluşturulmuş güçlü bir triaddır. İkiz kenar
üçgenlerin etkileri daha çok diadlara yakındır. Ayrıca kare kullanarak üç
farklı tetrad yaratmak mümkündür.
2. Açıklık/koyuluk kontrastı :
Gece/Gündüz tekrarlanan ve yaşamımızın en vazgeçilmez kavramlarından biridir.
Aydınlık/karanlık, açık ve koyu kutuplarını açıklayan en güzel renkler Siyah ve
Beyazdır. Beyaz gözdeki koni ve basillerin en şiddetli uyarılma, siyah ise
dinlenme halidir. Grinin tonları ve tüm renkler, siyah ve beyaz arasında yer
alır. Açıklık/koyuluk kontrastı grinin tonlarında kullanılabileceği gibi
renklide de açık ve koyu renkler tarzında kullanılabilir.
3. Sıcak/Soğuk kontrastı : Yedi
kontrast arasında en dikkat çekici kontrasttır. Alev ve sıcağı düşündüren
renkler arasında sarı, turuncu ve kırmızı sayılabilir. Yapılan deneyde Mavi bir
odada oturanlar, kırmızı bir odada oturanlara göre daha çabuk üşümeye
başlamışlar.Sıcak/soğuk kontrastını bazı kelimelerin uyandırdığı duygularda
görebiliriz. Gölge/Aydınlık, Şeffaf/Mat, Semavi/Dünyevi, Uzak/Yakın, Buzul/Çöl,
Islak/Kuru vs. Sıcak soğuk kontrastı kullanılarak çok güçlü duygular elde
edilebilir.
4. Doygunluk kontrastı: Renk
dairesinin kenarında kalan renklerin hepsi doygun renklerdir. Dairenin ortasına
yaklaştıkça doygunlukları azalır ve grileşirler. Renkler saf halleriyle dikkat
çekici özellik taşırlar. Doygun renkler doğada genelde zehirli ve tehlikeli
olmanın işaretidir. Saf renklere beyaz karıştırılınca daha barışçıl ve
dinlendirici bir özellik kazanırlar. Siyahın karışması ile renkler hastalıklı
ve melankolik bir özellik kazanır. Renklerin saf olarak kullanılması "ben
önemliyim" veya "ben buradayım" anlamını taşır.
5. Komşuluk kontrastı: Büyük,
kırmızı bir zemin üzerinde küçük, siyah bir kare ne renk görünür? Tuhaftır ama,
kırmızıya komşu olan renkler koyu turkuvaz rengine doğru bir değişiklik
gösterir. Göz başka renklere komşu olan renkleri komplementer renklere
yaklaştırarak görür. Kırmızı kravatlar üzerinde siyah iplik kullanan üretici ipliğin
siyah olduğu konusunda ısrar edince büyük zarara uğramıştır. Siyah iplik yerine
kahverengi iplik kullansa idi, büyük zararın önüne geçilebilirdi. Beyaz
etrafındaki renklerin parlaklığını azaltır ve sönük görünmelerine sebep olur.
Siyah ise etrafındaki renklerin daha parlak ve canlı görünmesini sağlar.
6. Komplementer (tamamlayıcı)
kontrast: Boyalar birbirine karıştırıldığı zaman, Siyah/Gri renk oluşturan
renkler tamamlayıcıdır. Bunlar Turkuvaz+Kırmızı, Sarı+Mavi ve Magenta+Yeşildir.
Fizyolog Hering'e göre, insan gözü gri rengi arar. Hering'e göre grinin anlamı
göz dibindeki algılama hücreleri olan koni ve basillerin uyarılma durumunun
dengelenmiş olmasıdır. Bu durumda birleşmesinden gri renk doğan renkler,
"harmonik" sayılırlar. Toplamı gri olmayan renkler ise ilgi çekici
veya uyumsuz olacaktır.
7. Alan genişliği kontrastı: Her
rengin etkisi kapladığı alan kadardır. Ancak birden fazla renk söz konusu
olduğunda hangisinden ne oranda kullanılacağı belirlenmelidir. Renkleri dengeye
dayalı kullanmak amacıyla Gothe, renklere dikkat çekme özelliklerine göre
ağırlık değeri vererek bazı rakamlar tahsis etmiştir. Sarı 9, Turuncu 8,
Kırmızı 6, Mor 3, Mavi 4, Yeşil 6. Tüm renkleri kapsamamasına rağmen Gothe'nin
değerleri benimsenmiş, bazı ressamlar bundan yola çıkarak bu rakamlar ile
uyumlu alan ölçümlerini tekrar hesaplamışlardır. Sarı 3, Turuncu 4, Kırmızı 6,
Mor 9, Mavi 8, Yeşil 6. Bu alan genişliği değerlerini kullanırsak denge için
mor/sarı oranı 9/3 = 3/1 olmalı.
Renk küresi:
* Ekvator düzleminde Newton halkası: Kuzey Kutbunda parlak bir beyaz ve Güney kutbunda parlak bir Siyah bulunan bir küre düşünün. Kuzey ve Güney kutbunu bir birine bağlayan çizgi üzerinde tüm gri tonları bulunsun. Kürenin içini, orta eksene doğru doygunluğu azalan renkler doldursun. Ekvatorda saf renkler, kuzey'e doğru açık renkler, güney'e doğru koyu tonları içersin. Meridyenler üzerinde renklerin açık ve koyu tonları kaplamıştır. Ve işte renkleri oluşturma formülü.
Renk küpü:
Renk küpleri RGB teorisine göre yapılmış küplerdir. Başka bir ifade ile küp ile görünebilen tüm renkleri ifade etmek mümkün. Küpler RGB teorisinin görselleşmiş halinden başka bir şey değildir.XYZ eksenlerinde RGB değerleri belirli bir ölçek ile ifade edilince, en düşük değerden en yüksek değer kadar tüm renk tonlarını içeren küp şeklinde bir yapı ortaya çıkar. Bu küp üzerinde 0,0,0 noktasındaki renk siyah, 255, 255, 255 noktasındaki renk beyazdır. Diğer köşeler 3 birincil renk olan kırmızı, yeşil, mavi ve üç ikincil renk olan sarı, turkuvaz ve Magenta renklerine aittir. Küpün yüzeyine yakın bölümle genellikle doygun renkleri, siyah ve beyaz köşe arasında çizilen küpün içinden geçen hayali diyagonal'a yakın eksen doymamış renkleri içerir. Küpün tam ortası ise gridir.
RENK SICAKLIĞI
Işık Kaynakları
|
(K)
|
Kızgın demir (Gözle görülen ilk kırmızılık)
|
800
|
Kızgın demir (Bayrak kırmızısı)
|
1250
|
Mum ışığı
|
1900
|
60 W ev ampulü
|
2800
|
100 W ev ampulü
|
2860
|
200 W ev ampulü
|
2900
|
500 W projeksiyon ampulü
|
3100
|
1000 W tungsten-halojen ampulü
|
3100-3200
|
Normal Floresan ampulü
|
3700
|
Daylight Floresan ampulü
|
4800
|
Elektronik flaşlar
|
6000-7000
|
Güneş ışığı
|
5000-5500
|
Bulutlar
|
6000-6500
|
Bulutsuz gökyüzü
|
7000-14000
|
Tablodaki, sıcaklıktaki
cisimlerin sıcaklığı ile eşdeğer renkte olduğu hesaplanmıştır. Amatör
piyasadaki filmlerin çoğu bu nedenle 5500K'de en iyi sonucu verecek şekilde
üretilmektedir. Stüdyo fotoğrafçılığı filmleri paraflaş kullanımdan ötürü daha
yüksek sıcaklıklarda sonuç verecek şekilde üretilirler. Ayrıca profesyonel
paraflaş sistemlerinde renk sıcaklığı ölçüm sistemleri ve ayarları
bulunmaktadır. Genellikle kullanılan 5500K'de sonuç verecek şekilde üretilmiş
filmlerle, güneş ışığından başka ışık kaynaklarından yararlanırken olası renk
kaymalarını önlemek için bazı hesaplar gereklidir. Kelvin sistemi kullanılırken
hesaplar zor olduğundan Micro-Reciprocal Degree'nin kısaltması olan MIRED
derecesi kullanılmaktadır. (MIRED = 1000000/Kelvin) Örnek olarak ev içerisinde
Tungsten Işığı kullanılarak yapılacak bir çekimde sonuçların Turuncu çıkmasını
önlemek için kullanmamız gereken düzeltme miktarı şöyle hesaplanmaktadır. Film
MIRED değeri - Mevcut Işık MIRED değeri = (1000000/5500) - (1000000/2800) = 182
- 357 = -175 MIRED. Bu durumda toplam -175 MIRED düzeltme yapmamız
gerekecektir. Bunun için -130 MIRED düzeltme yapan 80B numaralı Mavi filtreyi,
-45 MIRED düzeltme yapan Açık Mavi 82C
filtresi ile birlikte kullanmamız gerekecek. Açık mavi ve açık turuncu renkte
olan filtreler renk düzeltme dışında fotoğrafa sıcak veya soğuk bir hava vermek
için sık sık kullanılmaktadır.
Işık kaynağında dikkat edilecek başka bir özellik içerdiği Ultraviyole miktarıdır. Fotoğraf Emülsiyonlarındaki mavi katman UV'ye en duyarlı katmandır. Gözle görülememesine rağmen UV ışınları fotoğrafın Mavi çıkmasına sebep olurlar. Bu maviliği önlemek için renksiz olan bir UV filtresi veya UV ışınlarını süzme yeteneğine sahip SkyLight adında açık pembe filtresini kullanmak hem objektifinizi temiz tutacak hem görünmeyen ışınlar tarafından fotoğrafta meydana gelecek olan renk kaymalarını önleyecektir. Açık havalardaki aşırı UV bazen pozometreyi etkileyerek sonuçların koyu çıkmasına sebep olur. Bu durumlarda pozometrenin önerdiği değerden bir stop daha fazla pozlandırma sonucu çözecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
YORUMLARINIZ BİZİM İÇİN ÖNEMLİDİR..TEŞEKKÜR EDERİZ..